"cras amet qui numquam amavit feles, quique amavit cras amet feles..."

Çapkın Emine'nin günlüğü


 ["Emine" ismi bu isimdeki hiçbir insan hedef alınarak, ya da küçümseyici olarak seçilmemiştir. Yalnızca aşağıdaki kedinin yüzüne baktığımızda aklımıza gelen ilk isimdir. Ayrıca Emine candır.]


Sevgili günlük,

Ben Emine. Bir buçuk yaşındayım. Bu caddede doğdum. Babamı hiç tanımadım, annemi ise hatırlayamıyorum.

Gördüğünüz gibi yeşil gözlü, çok güzel bir sarışınım. Biraz minyon tipliyim, ama hiç aldırmıyorum. Hatta kendimi mahallenin en güzel kızı olarak görüyorum! Ama son zamanlarda Beyaz Melek diye bir rakibim türedi. Neyse, bu konuya girmeyelim...

Geçen sene, daha yavruyken, mahallede yiyecek bulmaya çalışıyordum. Karnım çok açtı, ama çöp kutusunda bulduklarımız sokaktaki tüm kedilere yetmiyordu. O sırada bu siteyi hazırlayan teyze ile tanıştım. Diğer kedilerden teyzenin bizi her gün yaş mama ile beslediğini öğrenince çok sevindim. O aşağı inemezse, ablası olan büyük teyze mutlaka inip karnımızı doyuruyordu. Bir süre sonra her gün kapıda yollarını gözlemeye başladım. Onlar da her gün ellerinde tabaklar dolusu salam, sosis, tavuk, yaş mama ile inip bizlere ziyafet çekmeyi sürdürdüler.

Bu süre içinde en yakın arkadaşım Arap Kadri idi. Benden epeyce yaşlı olan Kadri beni tehlikelerden koruyordu. Ben de cilvelerimle topladığım yemekleri onunla paylaşıyordum .
***

Derken havalar soğumaya başladı. Bizler kendimize geceleri sığınacak yer aramaya başladık. Teyzeler de bizim için çok üzülüyorlardı. Neyse ki küçük teyze aynı zamanda apartman yöneticisiymiş. Yağmurlu bir günde komşulara fark ettirmeden aşağı indi ve bodrumdaki boş dairenin penceresini açtı. Ardından hepimizi içeriye davet edip bizi içeride besledi. Artık bir sığınağımız olmuştu. 

Bu kış çok soğuk geçti. Bizler de her gece bu sığınağa saklanarak teyzelerin içeriye koyduğu kutularda uyuduk. Karlı gecelerde bu eve girebildiğimiz için çok mutlu olduk doğrusu. Aramızdaki bazı arkadaşlar bizimle bu evde kalmak istemediler. Teyzeler onlar için bahçeye karton kutular hazırladı. Ama sonra o kedilerin başına çok kötü şeyler geldi.

Derken her tarafı karlar kapladı ve bayağı uzun sürdü. Bizler dondurucu soğuğa rağmen cesaretle sokağa çıkmayı sürdürdük. Teyzeler de her gün kutularca mamayla inerek bizi hiç aç bırakmadı.
***
Ama o sırada ben içimde tuhaf heyecanlar hissetmeye başladım. Mahalledeki erkek kediler de peşimde dolaşmaya başlamıştı. Anlaşılan ne kadar güzel olduğumu onlar da fark etmişti. Fakat karlı bir günde beni o kadar sıkıştırdılar ki, parktaki bir ağaca tırmanmak zorunda kaldım. Hava buz gibiydi, çok acıkmıştım, ama aşağıya inemiyordum, çünkü hain Rambo ile daha düne kadar bana "Emine abla" diyen tekir Sam alttaki dallarda beni bekliyordu. Hafiften donmaya başlamıştım ki teyzeler ellerinde bir sopa ile yardıma gelip Rambo ile Sam'i ağaçtan aşağı indirdiler. Can havliyle aşağı atlayıp teyzelerin bana özel olarak hazırladığı mamaları afiyetle mideme indirdim. Sokakta yaşamanın düşündüğümden daha zor olduğunu anlamaya başlamıştım. 


Bu aralar şişmanlıyorum. Sanırım kar fırtınası sırasında olanlarla ilgisi var bu durumun. İşin tuhaf tarafı, arkadaşım şaşı Tırmık da şişmanlıyor. Hatta o benden daha şişman. Genç teyze geçen gün bize bakıp "zavallı yavrular, bu soğukta ne yapacaklar?" dedi. Bizi mi kastetti anlamadım doğrusu...

***
Genç teyze dün apartmanın kömürlüğünün kapısını gizlice aralayıp bize bir sığınak daha hazırlamış. "Yavrulayacak olanlar için" dedi. Yoksa, yoksa ..... ben anne mi oluyorum???

***
[13.03.2012: Emine iki gündür kayıp. Dünden beri sabah - akşam aşağı inip sokakta ve parkta arıyoruz, ama Emine'den iz yok. Çok üzgünüz. Umarım sağlıklı biçimde dünyaya getirdiği yavrularının başından ayrılamadığı için kaybolmuştur ve çok geçmeden geri döner.]

14 Mart: 


Sevgili günlük,

Artık bu sürekli takip sinirime dokunmaya başladı. Bize günde iki tabak mama verdikleri için teyzeler her yaptığımızı izleme hakkını görüyor kendilerinde! Ama ben onların eve kapattığı o evcil kaplan kılıklı kedi değilim. Sokaklarda doğmuş, özgür bir kızım. Öyle her gittiğim yeri onlara haber verecek değilim...

İki gündür yağmur yağıyordu. Ben yağmurdan nefret ederim, şemsiye kullanamadığım için güzelim kürküm didik didik oluyor ıslanınca. Ayrıca üşüyorum. Genç teyze yağmurda indiğinde beni ve arkadaşlarımı havluyla kuruluyor, ama ben bundan hoşlanmadığımı kaç defa belirttim. O yüzden de yağmurda dışarı çıkmıyorum.

Anladığım kadarıyla teyzeler beni iki gün boyunca göremeyince çok kaygılanmışlar. Nerede olduğumu, ne yediğimi merak etmişler. Ama benim bir avcı olduğumu unutuyorlar! Tabakta yaş mamayı görünce tatlı niyetine yiyorum tabii, ama avlanmaktan da vazgeçmem.. Geceleri buralarda uzun kuyruklu, leziz avların dolandığını onlar nereden bilecekler? Neyse, ayrıntılar bana kalsın...

Bu sabah tekrar parka dönünce arkadaşlarımla selamlaşmakla yetindik. Ama teyzeler beni tekrar karşılarında görünce neredeyse ağlayacaklardı. Şu insanlar her şeyi ne kadar dramatize ediyor! Ben imajımı bozmamak için "cool" davrandım tabii. Ama onlar beni okşamaya doyamadı bir türlü. Genç teyze neredeyse sarılacaktı bana, neyse ki yavrularıma zarar vermemek için kendisini tuttu. Doğrusu o kadarına tahammül edemezdim. Neyse, o arada güzel bir şey de ikram ettiler, afiyetle gövdeye indirdik arkadaşlarımla.

Ha, yavrular mı? Daha koskoca bir ay var anne olmama, telaşa gerek yok...

 "Parkımı özlemişim..."

 "Şu paparazzi'lerin özel hayata hiç saygısı yok!"

 "Daha sert bir şey yok mu?"

23.03.2012:

Bu aralar iyice şişmanladım. Yürümekte güçlük çekiyorum. Sanırım bu yavrulardan dolayı oluyor, ama ben eski halimi arıyorum. Neyse ki avlanmam gerekmiyor, teyzeler her gün beni tıka-basa besliyor. Sonrasında da beni uzun uzun okşuyorlar. Çok seviliyorum, çok!

Arkadaşım şaşı tırmık üç gün önce anne oldu. Yavruları nerede bilmiyorum, ama yine incecik olmuş, oradan anladım. Artık bizimle hiç zaman geçirmiyor, teyzeler sofrayı kurunca hızla gelip yemekleri midesine indiriyor ve iki kelime etmeden hemen yavrularının yanına dönüyor.

Annelik düşündüğümden zor bir şey galiba...


02.04.2012:

Günlerdir müthiş mutsuzum. Hareket edemeyecek kadar şişmanladım. O yüzden de teyzelerin bahçesine postu serdim, oradan ayrılmıyorum. Yalnızca sofrayı kuracakları zaman teyzelerle parka geçip yemeğimi yiyorum.

İki gün önce yağmur yağdı. Eskiden kaçıp saklanırdım, ama şimdi hiç uğraşmadım bile. Neyse ki genç teyze dayanamamış, elinde bir havluyla inip beni ve küçük Ege'yi kuruttu. Normalde ben hoşlanmam kurulanmaktan, ama bu defa itiraz etmeye üşendim. Bu  aralar her şey gözümde büyüyor zaten. Bir de, nedense çevremdeki herkesi tersliyorum.

Dün akşamüstü arkadaşım Tırmık yavrularını bırakıp geldi. Çok açtı, ama ortalıkta yemek yoktu. Bir arabanın altına girip beklemeye başladı. O sırada bir mucize oldu, genç teyze alışverişten gelirken bizi gördü. Elinde çantalar vardı, galiba kendine bir şeyler almıştı. Onların bizim gibi rengarenk kürkleri yok ya, üstlerine tuhaf şeyler giyiyorlar. Neyse, lafı dolandırmayayım, genç teyze Tırmık'ı görünce çok duygulandı, hemen yukarıdaki büyük teyzeyi aradı. Büyük teyze kutularca mama indirdi. Genç teyze yalnız Tırmık'a değil, bizim tüm A kadrosuna ziyafet çekti, gelmeyen kalmadı yemeğe. Sonra sıraya girip hepimiz kendimizi sevdirdik genç teyzeye. Bizim için o kadar uğraşıyor, biraz ilgi gösterelim de sevinsin bari!

Bu sabah genç teyze yemekten sonra beni severken "yavrularını büyüt, seni eve alacağım" dedi. İçim dehşetle titredi... Ben bu parkta özgürce yaşarken o fildişi kuleye hapsedilmeyi kabul eder miyim? Üstelik teyzelerin benden büyük bir dişi kedisi daha var evde. Onlar bilmediğimi sanıyor, ama ben kokusunu üstlerinden alıyorum. Hatta bizim küçük Misty bir gün teyzeleri yukarı kadar izleyip kapılarının önünde ağlamış. İşte o sabah kapı açıldığında karşısında o kediyi bulmuş. Misty'nin izlenimi hiç iyi değil... O vahşi bakışları hatırladıkça titriyor...

4 Nisan 2012:


Sevgili günlük,

Hiç mutlu değilim. Balon gibi oldum. Yürümek bile beni yoruyor. İçimden ne yemek geliyor, ne oynamak. Bütün gün bezgin biçimde yatıyorum. Hiçbir şey bana keyif vermiyor.

Teyzeler de benim için üzülüyorlar. Bugünlerde anne olmam gerektiğini hesaplamışlar. O yüzden beni sık sık kontrol ediyorlar. Ama ben öğleden sonraları zaten kayboluyorum ortadan. Dinlenmem gerekiyor.

Yavrular gelmeye hazırlanıyorlar. Bunu hissedebiliyorum. Kendime derhal gizli bir yer bulmalıyım. İçinde büyüdüğüm kömürlük hala açık. Olabilir mi acaba?


Top yutmuş gibiyim, değil mi?


[Emine dört gün boyunca sancı çektikten sonra ne yazık ki yavrularını yağmurlu bir gecede, sabaha karşı  ölü olarak dünyaya getirdi. Bir akşam önce saat sekize kadar onunla bahçedeydim. İnleyerek bacağıma yaslanıp, benden güç almaya çalıştığında durumunun ciddiyetini nihayet idrak edebildim. Ne var ki, evdeki kedimizin korkusuyla onu yukarı alamadım. Zaten zor durumdaki Emine'yi bir de azman gibi ve saldırgan bir kediyle karşılaştırarak strese sokmak olumlu bir sonuç vermeyecekti. Ertesi sabaha kadar Emine'yi düşündüm, hele bir de sabaha karşı gök gürültüsünü duyunca  zavallı Emine'nin talihsizliğine bir kere daha üzüldüm..
Sabah olunca aşağı indik. Emine'yi gördüğümüzde yağmurdan sırılsıklam olmuştu. Bizi görünce o da yanımıza koştu. Önce nihayet yavrulamış olduğunu görerek çok sevindik. Ama arkasını döndüğünde kanamasının devam ettiğini gördük. 
Yine kedi kutusunu kaptık, ama Emine'yi kutuya girmeye ikna edemiyorduk. Sonunda parkta yürüyüş yapan komşumuz Nesibe hanım olaya el koydu ve tek hareketle Emine'yi kutuya kapattı. Taksiye atlayıp yeni tanıştığımız bir veteriner kliniğine gittik. Burada Ali bey Emine'yi iyice muayene etti. Munis ve sevecen Emine karnı mıncıklanarak ve mutlaka ağrı duyarak muayene edilirken ne bir tısladı, ne de tırnağını çıkardı.

Muayenesinden sonra Ali bey Emine'nin doğumu tamamladığını, ama kanaması için gözlenmesi gerektiğini söyledi. Fakat yavruların nerede olduğunu bilmiyorduk ve Emine'yi klinikte bırakmak yavruları ölüme terk etmek olacaktı. Emine'yi yine kutuya koyup parka döndük. Parkın içinde kutuyu açıp Emine'yi izlemeye başladık. Amacımız yavruları bulmaktı.

Gerçekten de Emine bir ağacın altına gidip uzandı. Her halinden bitik halde olduğu anlaşılıyordu, ama biraz dikkatle bakınca niye orayı seçtiğini anladık: Toprakların üzerinde yeni doğmuş bir kedi yavrusu yatıyordu. İlk bakışta ölü olduğunu düşündük. Elime alıp masaj yaptım; amacım yaşayıp yaşamadığını kesin olarak anlamaktı. Ben oğuşturdukça yavrunun kolları oynamaya başladı. Parmağımı ağzına dayadığımda ağzı açılınca hemen Emine'nin memesine yapıştırmaya çalıştım, ama yavru ememiyordu. Yağmur iyice hızlanmıştı, Emine ise ne ağacın altından kalkabiliyor, ne de getirdiğimiz kolinin içine giriyordu. Kendinde değil gibiydi. O sırada da ben bileklerime kadar çamurun içine gömülerek otların arasında diğer yavruları arıyordum. Ama yoğun yağmurun altında 72 dönümlük bir parkın tüm çiçek ve dallarının altına bakmak insan üstü bir güç istiyordu. Ve Emine ile yavru giderek daha fazla ıslanıyor, üşüyordu.

Emine'yi yağmurun altında o halde bırakamazdık. Bize yıllar gibi gelen bir sürenin sonunda Emine ve yavruyu kutuya koymayı başararak veterinere döndük. Bu kez bizimle Tansu hanım ilgilendi. Emine'nin sütünü sağarak bir enjektöre doldurdu ve hala yaşayan yavruya içirdi. Biraz canlanan Emine yavrusunu ağzına aldı. İçinde annelik duyguları kabarmıştı.






Sonrasında Emine'yi yavrusuyla birlikte kafeste dinlenmeye aldılar. Yavrunun yaşamasını beklemiyorlardı. Emine ise ertesi sabah kısırlaştırma ameliyatı olacak ve bu arada karnındaki şişliğe neden olan artıklardan kurtulacaktı.

O akşam Yadigar'ı beslemek için parka döndüğümde çöp kutusunda minicik, sapsarı bir yavru gördüm ve içim sızladı. Zamanında bulabilmiş olsam belki o yavru da kurtulabilirdi. Ya da belki de zaten ölü doğduğu için Emine onun yanına gitmemişti, kim bilir?


Gece boyunca aklımız Emine'de kaldı. Ertesi sabah Tansu hanım aradığında işler farklı bir yön almıştı. Emine'nin yavrusu "Yaşar" hayata tutunmuştu. Bu nedenle de Emine'nin operasyonu ileri bir tarihe ertelenmişti. Ama karnındaki şişlik kuşku veriyordu. Şişliğin nedeninin anlaşılması için Ali bey ve Tansu hanımın önerisiyle Koşuyolu'nda bir merkezde Emine'nin ultrason ve röntgeni çekildi. Röntgen sonuçlarına göre şişliğin nedeni karnında kalan ölü yavru veya diğer dokular değil, günler süren eziyetli doğum nedeniyle oluşan ödemdi ve zamanla inmesi bekleniyordu. Bu süre içinde de Emine, Yaşar'ı emzirme imkanı bulacaktı.

Emine halen veteriner kliniğinde misafir. Umarız Emine'miz tamamen iyileşerek yeşil sahalara döner.]

17 Nisan 2012: 

[Bugün nihayet parkta yağmur altında ve çamurların içinde Emine'nin yavrularını ararken yakalandığım ağır nezleden kurtulup Emine'mi ziyarete gidebildim. Gördüğüm manzara içimi sızlattı.

Öncelikle belirteyim, Emine veterinerde çok iyi bakılıyor. Kocaman ve tertemiz bir kafeste yaşıyor, tuvaletini kumuna yapıyor, yemeği ve suyu dolu. Ayrıca kafesin içinde bizim götürdüğümüz kedi kutusunun içinde yavrusuyla birlikte yaşıyor.

Ama bu rahat koşullara rağmen Emine'nin gözleri dehşet doluydu. Hayatı boyunca özgür yaşamış bir kedi olarak kafeste geçirdiği bir hafta Emine'ye hiç iyi gelmemiş.

Bana kalsa hemen bugün Emine ile yavrusunu çıkarıp tekrar parka getirirdim. Ama hafta sonu yağmur geleceğini ve yavrunun hala küçük olduğunu düşünerek onu orada bırakmaya ikna oldum. Veteriner onu bir ay orada tutmak istese de, Emine sağlığına kavuşmuş durumda ve yavrusunu parkta büyütmesi için bir engel yok. 23 Nisan'a kadar yavru biraz daha büyür, sonrasında Emine'yi yeniden özgür bırakacağım.



Gördüğünüz gibi Emine'nin gözleri kaygı ve dehşet içinde (Emine'yi daha fazla korkutmamak için resimleri flaşsız çektim)

Aslında konforu yerinde ama, özgürlüğün yerini hiçbir şey tutmaz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder