"cras amet qui numquam amavit feles, quique amavit cras amet feles..."

Yadigar

1 Mart 2012 Perşembe


Karton kutuları naylonla kaplayarak hazırladığımız ve apartman komşularımızın bütün muhalefetine rağmen apartmanın arkasındaki korunaklı bir yere yerleştiğimiz kutularda yatan iki kedicik vardı. Biri sitemize adını veren Çinçin, diğeri de kutu komşusu olan uzun tüylü, tombul, cana yakın, yeni yetme bir tekir.

Çinçin'i karların üzerinde veterinere koşturduğumuz o uğursuz gecede, kutu komşusu olan bu tekircik bize caddeye kadar eşlik etmişti. Sanki "arkadaşımı nereye götürüyorsunuz?" der gibiydi. Bir ara ona dönüp "iyileşecek, doktora gidiyoruz" dediğimi bile hatırlıyorum.

Sonrasında ona verdiğimiz sözü tutamadık, Çinçin geri dönmedi. Ama kutu arkadaşı soran gözlerle bizi karşıladığında artık ona verebileceğimiz tek bir isim vardı: Yadigar! O bize Çinçin'in yadigarıydı artık.

Bir ay kadar sonra bir akşam kedileri beslemek için aşağıya indiğimde Yadigar korkuyla kutusundan fırladı. Korkusunun nedenini anlamamız için bir bakış yetmişti: Gece ne olmuşsa olmuş, Yadigar yaralanmıştı. Sağ arka bacağını yukarı çekmişti, diğer üç bacağı üzerine sürünerek yürüyebiliyordu ancak. O haliyle bile tuvaletini apartman bahçesine yapmamak için caddeyi geçip parka gitti. Onu izlerken dehşete düştüm: Yadigar caddeyi ancak sürünerek geçebiliyordu. Gelen ilk arabanın altında kalması kaçınılmazdı! Acaba kucağıma alıp tekrar bahçeye getirmeme izin verir miydi?

Caddeyi geçip usulca koltuk altlarından tuttum. Bana direnmeyince hızla bahçeye getirip kutusuna bıraktım. Zaten bitkindi. Hemen uyudu. Ama o bacakla tamamen savunmasızdı. Mahallemizde terör estiren sokak köpeklerinin insafına kalmıştı. O saatte yapabileceğim tek şey onu besleyip dinlenmeye bırakmaktı.

Gece 3:30 sıralarında bahçeden köpek seslerini duydum yine. Tam da kedi kutularının olduğu yerden geliyordu ses. Aşağı inmeye cesaret edemedim, ama sabaha kadar da uyuyamadım.

Sabah indiğimizde Yadigar'ı yine parkta bulduk. Hali feciydi. Bacağındaki kırığın üstüne bir de sırtından ısırılmıştı. Açık yaradan zavallının bel kemiği görünüyordu. Eve koşarak hemen kedi kutusunu kaptık, Yadigar'ı kutuya koyup veterinere götürmek artık tek çareydi.

Bir saatten fazla uğraştık, ama Yadigar kutuya girmedi. Yüzündeki ifade açıkça "bir rahat bırakın da dinleneyim, bitik haldeyim" diyordu. Bir ara birisi lafa tuttu, döndüğümde Yadigar yoktu... "Herhalde bu seni son görüşümdü Yadigar" deyip üzüntü içinde eve döndüm.

Ertesi sabah kedi besleme nöbetini ablam devraldı. Aşağı indikten biraz sonra telefonum çaldı: "Yadigar canlı, hala parkta" dedi ablam. Yine bir süre uğraştık, ama Yadiş'i kutuya sokamadık. Yine pes edip döndük.

Fakat akşam üzeri yeniden denemek üzere parka gittiğimizde beklediğimiz mucize gerçekleşti: Yadigar usulca kedi kutusuna girip yattı. On dakika sürmeden veterinerdeydik. Yadigar'ın kırık bacağı muayene edildi, yarasına pansuman yapıldı ve kafeste dinlenmeye çekildi.

Yadiş 10 gündür veterinerde.  Bir hafta daha orada kalacak. Bütçem zorlansa da, bu karda onu topal bir bacak ve sırtında bir sargıyla sokağa atamam. Kredi kartları bu günler için var, öyle değil mi? :)

Veteriner Yadigar'ın tamamen iyileşeceğini söyledi. Umarım  veterinerden çıktıktan sonra ona bir ev bulunur da hayatının geri kalan kısmını güvenlikte geçirir.

***
Yadigar veterinerde iki hafta kaldı. Biz üçüncü haftayı da göze almıştık, ama veteriner artık taburcu olabileceğini söyleyince yapılacak en doğru şeyin onu alışık olduğu parka getirmek olduğuna karar verdik. Veterinerde Yadiş'i  kutuya koyduk ve parka doğru yola çıktık. 
Yadigar yolda araçların sesinden çok korktu yine, kutuda tepindi durdu, neyse ki yolumuzu kısaydı. Parkın içine doğru yürüyüp kutunun kapağını açtık. Yadiş  hemen dışarı çıktı, önce şaşkınlıkla biraz uzaklaştı, sonrasında gelip ayağımıza süründü. Kuru mama verince bütün kabı bitirdi. Ardından bir saat kadar onu parkta izledik. Nerede olduğunu tanımaya başladıkça giderek keyiflendi. 
Veterinere giderken bizi yolun sonuna kadar geçiren kedi heyeti bugün de bir karşılama töreni hazırlamıştı. Hepsi sırayla gelip Yadigar'la koklaştı ve kendini tanıttı. Tuhaftır, onu yabancılamayıp hemen aralarına aldılar yine.

Yadigar'ın parktaki kedi grubuna tekrar kaynaştığını ve her yemek getirene koştuğunu, üstelik köpeklerin de ona zarar vermediğini görünce onu bırakıp eve döndük, ama gözümüz de arkamızda kalmadı değil. Bundan böyle artık her gün gözümüz üstünde olacak, tıpkı sokak çetemizin diğer üyeleri gibi. 
Zaten herhalde Yadigar'ın fikri de sorulmuş olsa büyük ihtimalle o da tercihini parka dönmekten yana kullanırdı. 
 Yadigar sağlığına kavuştu ve artık özgür

Özgürlüğün ilk sabahında Yadigar parkta arkadaşlarının ortasında sosis kahvaltısı yapıyor.

14 Mart: 
Yadigar bugün çok keyifliydi. Aşağıdaki resimde de görüldüğü gibi, üç haftadan sonra sırtındaki yara  nihayet kapanmak üzere. Sonrasında tüyleri de uzarsa geriye iz bile kalmayacak.
Sağ arka bacağı hala biraz aksıyor. Ama her geçen gün daha iyiye gidiyor.
 Parkın kapısında geriniyoruz.

"Parkıma hoşgeldiniz..."
16 Mart:


Yadigar dün gün boyu kayıptı. Akşam kar altında bir kez daha aradım, ama bulamadım.
Bu sabah indiğimize Yadigar'ı kedi grubu içinde göremeyince iyice endişelendik. Kediler kahvaltılarını bitirince köpek Tarçın'a da kahvaltısını verdik ve onun eşliğinde parkın üst kısmına doğru yürümeye başladık. Çocuk parkının orada yüksek tonda bir "pisi pisi" çektim. O anda parktaki kulübenin arkasından Yadigar koşarak fırladı.Üstelik yalnız da değildi: Görünüşe bakılırsa iyileşmenin sevinciyle gencecik, tekir bir kız arkadaş bulmuş ve anlaşılan onun grubuna transfer olmuştu. Gelinimizin adını Yadigar'a uysun diye "Hediye" koyduk ve kahvaltılarını verdikten sonra onlara mutluluklar dileyerek parktan ayrıldık.
Yadigar'ın kız arkadaşı Hediye

Yadigar ve yeni grubu kahvaltıda (İsimler için resme tıklayın)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder